Türkiye’de spor denince akla gelen ilk kelime maalesef hâlâ “futbol”. Sanki başka hiçbir branş yokmuş gibi… Her gün televizyonlarda aynı tartışmalar, aynı transfer dedikoduları, aynı sonuçlar konuşuluyor. Oysa bu ülkenin sessizce tarih yazan alın teriyle gururumuzu kabartan sporcuları var ama çoğu zaman kimsenin haberi bile olmuyor.
Filenin Sultanları Avrupa’yı sallıyor, basketbol milli takımı yıllar sonra yeniden umut veriyor, atletizmde gençler rekor üstüne rekor kırıyor. Fakat tüm bu başarılar birkaç gün konuşuluyor, sonra unutuluyor. Çünkü medya da, yatırım da, ilgi de hep futbola akıyor.
Bir düşünelim…
Bir futbol kulübü bir transfer için milyonlarca euro harcarken, bir atlet ya da yüzücü kendi formunu koruyabilmek için bazen sosyal medyadan sponsor arıyor. Voleybolcu kızlarımız Avrupa şampiyonu olurken, bazı futbol takımları hâlâ “hakem hatası” bahanesinin arkasına sığınıyor.
Spor sadece topun peşinden koşmak değildir.
Spor, ülkenin gençliğine umut aşılamaktır, mücadele etmeyi öğretmektir, bayrağı dalgalandırmaktır.
Ama biz yıllardır tek bir branşın gölgesinde kalmışız. O gölgeden çıkmadıkça da gerçek potansiyelimizi göremeyiz.
Belki de artık şunu anlamamız gerekiyor:
Bir ülkenin spordaki büyüklüğü futbol kulüplerinin bütçesiyle değil, her branşta ürettiği başarı ve sporcu sayısıyla ölçülür.
Bugün Türkiye’nin her köşesinde basketbol salonlarında ter döken gençler, minderlerde güreşen çocuklar, pistlerde koşan atletler var. Onlar, bu ülkenin geleceği. Onlara değer vermek sadece sporun değil, adaletin ve emeğin gereğidir.
Belki bir gün, sadece futbola değil “spora” yatırım yapmayı öğreniriz.
İşte o zaman, gerçekten büyük bir spor ülkesi oluruz.